Sürekli alkışla olmaz

Şeref OĞUZ
Şeref OĞUZ ÖNERİ - YORUM

İnsana verilecek en büyük zarar; onu bir umudun içine hapsetmektir. Sürekli müjde ile varılacak bir yer yoktur. Eğer sürgit alkış duymak istiyorsan söylemini eyleme dök. Değilse, “yalancı çoban” olur çıkarsın ve bir gün gerçeğe ihtiyacın olduğunu fark ettiğinde, iş işten geçmiş, sular akmış gitmiş olur.

Bilinir ki gerçek daha bir adım atmadan, yalan dünyayı dolanır dururmuş. Ancak günün sonunda gerçeklerin ortaya çıkma gibi bir huyu vardır. İnsanların önüne gerçeği seçenek olarak koymaz isen halk da seçenekleri ikiye indirir; 1-yanlış, 2-daha yanlış. Ve gerçek gelince en coşkulu alkış da susar.

SAHTE MÜJDELERLE SAHTE REFAH HAVASI

Dikkat ettiniz mi, popülaritesini kaybetmeye yüz tutmuş sanatçıların dilinden düşmeyen replik; “alkışlarla yaşıyorum” olur. Aslında alkışlanacak tarafı kalmamıştır ama o alkışa doymamıştır hala. Tıpkı hükümetin bizi alkışa boğması, sürgit “müjdelerle yaşıyorum” kısır döngüsüne sokması gibi.

Gün gelir Gabar’dan petrol çıkar, gün gelir Körfez’den 50,7 milyar $ yola çıkar, gün gelir Katar’dan 8,5 milyar $ sukuk… Yetmez; yabancılar fon getirmiştir hadi alkış. Bitmez; notumuz yükseliyordur, hadi alkış. İyi de gerçeği eğip bükme yerine gerçeği, tüm çıplaklığıyla söyleseniz daha iyi olmaz mı?

İKİ SORU İKİ CEVAP / Sahte müjdelere dair…

Dünya Bankası 18 milyar $ göndermedi mi?

Hayır. Zaten yürüyen ve planlanan kamu projeleri için, planlı, denetimli kredi kapasitesi tanımlandı. İlan edilmiş ama gerçek projeleri sunmadığımız için hala kullanılmamış kapasite var. Fakat bunu siz “efendim DB bize kredi yağdırıyor” diye sunarsanız, gerçek ortaya çıkınca utanmanız gerekecektir.

Körfez’den 50,7 milyar $ geldi mi?

Hayır.  Kaynak için eski guvernör Hafize Gaye Erkan ile Mehmet Şimşek’in kaynak talebiyle gittikleri Körfez’den tek cent dahi gelmedi. Bize; “siz önce bize maketten pazarladığınız Kanal İstanbul’u teslim edin” dendi ve elimize; 50,7 milyar $’lık olası işbirliği projeleri verdiler. Bir de 50 bin fidan.

NOT

İLETİŞİM PUSUSU KURMASANIZ DA GERÇEKLER ÜZERİNDEN BİLİŞSEK?

Eğer insanları sorunun değil de çözümün bir parçası haline getirmek istiyorsan, aynı ufka bakmalarını sağlamalısın. Bunun ilk adımı, gerçekleri; yansız, ziyansız paylaşmakla olur. Bulguları çarpıtmadan, riskleri abartmadan, küçümsemeden, veri bulanıklığına yol açmadan… Şeffaf ve netlikle…

TÜİK senden enflasyonu saklar ise vatandaş kendi TÜİK’ini cebinde taşır ve farklı gerçekliklere kayar. İşsizlik patlarken “düşüyor” dersen, bir sonraki adımla seninle aynı hedefe doğru yol almaz. Hele ki güven kaybolmuşsa halkı yanına alamaz, sürekli yalan pompalayarak mızrağı çuvala sığdıramazsın.

Yapılması gereken şudur; müjde saçıp alkış talep etmek yerine, acı da olsa gerçeğin kendisiyle bilişmek… Bizim Yunus demiyor muydu? “Gelin tanış olalım / İşi kolay kılalım / Sevelim sevilelim / Dünya kimseye kalmaz.” Nitekim kalmıyor da… Halk geliyor ve tokadı yüzünüze nakşediyor.

Misal TÜİK bize enflasyonu doğru bildirse, Bakan; “Dünya Bankası Proje Kredisiydi” dese, orada burada “petrol bulduk” diye feveran etmesek, “açın vanaları, doğal gaz fışkırıyor” diye çığırtkanlık yapmasak, daha iyi olmaz mı?

Üstelik sahte müjdeler, suni refahlar üzerinden değil, ortak tasalar ve gerçek sorunlar üzerinden iletişim kurarsak hükümetin politikalarına bizler de katılır, destek verir, çözümü kolay kılarız.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar