Yerindelik Denetimi
Dar tanımından söz edelim; “kamulaştırılan bir yer üzerinde, kamu çıkarının özel çıkara oranla yüksek olması.” Ancak geniş anlamda bundan daha fazlasını anlatıyor. Yürütmenin attığı her adımda, kamu yararı noktasından hareketle “bu iş yerinde mi değil mi?” kararına yerindelik denetimi denir.
Söz “kamu yararı”ndan açılınca; “ülkesini, kentini yağmalamaya çalışan bir halk düşmanı psikopat” değilseniz, bunun iyi bir şey olduğunu düşünebilirsiniz. Hatta daha da ileri gidip, muhalefetin fazlaca dillendirdiği ;“yürütmenin hatalı kararlarının hesabını sormak” şeklinde de algılayabilirsiniz.
Rezerv alan diyerek arazilere çökülmesin
Fakat temel sorunu ben, karar süreçlerini daha rasyonel kılma olarak tanımlıyorum. Yerindelik denetimi, yetkin olmayan “kamu adına karar vericilerin” elinde, ülkenin geleceğini karartmamalı. Yeni iş imkanlarını budamamalı. Deprem bölgesinde el arazilerine “rezerv alan” diyerek çökülmemeli.
Bir kamu birimi veya hukukçusunun kafası basmıyor diye “yeni, karmaşık ve modern” iş modelleri, “kamu yararı açısından yerinde bulunmamıştır” diye refüze edilmemeli… Benzer hatayı biz özelleştirme sürecinde sıkça yaptık. Özelleştirme bahanesiyle birilerine güzelleştirmeler yapıverdik.
İKİ SORU İKİ CEVAP / Stratejiye dair…
Özelleştirmede hatamız neydi?
Özelleştirmeyi “yönetimin rasyonelleştirilmesi” yerine “mülkiyetin devri” gibi algılayınca kimimiz “parayı veren düdüğü çalar” kabilinden alkışladık, kimimiz de “sattırmayız, sattırmam” noktasında karşı çıktık. Oysa çeyrek asırlık pratik gösterdi ki iyi yaptıklarımız da oldu kötü örnekleri de.
Temel soru ne olmalıydı?
Yanlış soru; “mülkiyet kimde olmalı?” Şimdi yerindelik denetimine aldıran yok. Peki, kamu yararı denetlenmeyecek mi? Tabii ki denetlenecek. Ancak bunu kim yapacak? Yargı mı? Yargı performans sorunu sorgulanmayınca, er veya geç; mühim olan “adaletin tecellisidir” noktasına varıyoruz.
not/ Kuralsızlık, kural haline gelirse kaos iktidar olur
Kurallar, sıkıcıdır. Doğru… Zaten bazı şeyleri sıkmak için üretilmişlerdir. Misal kaosu, başıbozukluğu, karmaşayı ve toplum hayatındaki anarşiyi önlemek istiyorsan, kısaca bir arada barış ve huzur içinde yaşama gayretin varsa, kural koyarsın. Anayasa da zaten en üst düzey toplumsal kural manzumesidir.
Misal görgü kuralları… Bana göre okullarda böyle bir ders koymak şart oldu. Zira kuralsız toplum, çürümeye mahkûmdur. Ortalık kaba, hoyrat davranışlarla dolu… Ötekine saygılı birey oluşturmalı. Okullarımızda şiir, musiki, estetik, resim, felsefe, beden terbiyesi eksikliğiyle bugünkü hoyratlığımıza vardık.
Ne mi oldu? Medeniyet talebinden vazgeçtik. Zarafeti kovduk, sanatı harcadık. Musikiye sağırlaştık. Estetiği katlettik. Görgü kurallarını unuttuk. BENcilleştik. ÖTEKİne yabancılaştık, güzel sanatları yok ettik. Nihayet Recep İvedik toplumuna vardık. Oysa öğretilen görgü kurallarına birkaç örnek:
Ayakta bir şeyler yiyip içilmez. Başkasının kusuru ile alay edilmez. Emanet eşyalar geciktirilmez. Pazarlık yaparken mal kötülenmez. Telefon eden önce kendini tanıtır. Hiçbir yere ağızda sigara ile girilmez. Alay ve kötüleme ima ile bile yapılmaz. Toplulukta yüksek sesle konuşulmaz.
Başkasının lafı kesilmez. Aksırırken ağız elle kapatılır. Yere tükürülmez. Trafikte sinyal verilir. Çekirdek kabuğu yere atılmaz. Hoyratlık, toplumsal çürümedir. Mutlu muyuz hoyratlığımızdan?