Likya Yolu’nda iki bin yıllık rotanın izinde

Fethiye’deki Liberty Lykia’nın düzenlediği etkinlikte doğa, tarih ve lezzet bir araya geldi; katılımcılar hem kadim bir medeniyetin izlerini sürdü hem de Şef Sezgin Söğüt’ün dokunuşlarıyla gastronomik bir şölen yaşadı.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME
Likya Yolu’nda iki bin yıllık rotanın izinde

Fethiye, yılın her mevsiminde güzel. Hele bahar aylarında… Bir de önünüzde Likya Yolu gibi bir rota varsa… Ölüdeniz’in turkuaz suları, sabahın ilk ışıklarıyla usulca dalgalanırken, sırt çantam omuzlarımda, Likya Yolu’nun taşlı patikalarına adım atıyorum. Likya Yolu, Patara’dan Myra’ya, Xanthos’tan Letoon’a kadar antik şehirlerin ruhunu taşıyor. Baharın taze kokusu, zeytin ağaçlarının gölgeleri, çamların iğneli dallarından süzülen esinti ve denizin uzaktan gelen mırıltısı, beni iki bin küsür yıllık bir destanın içine çekiyor. Bir yanda Akdeniz’in sonsuz maviliği, görünüp kaybolan bir sır gibi ufka uzanırken, diğer yanda yemyeşil çam ormanları, Babadağ’ın görkemli silueti ve tarihe tanıklık eden antik kalıntılar, doğanın tüm güzelliklerini bir nakış gibi dokuyor. Likya Yolu, yalnızca bir yürüyüş parkuru değil; “Işık Ülkesi”nin ruhunu taşıyan, geçmişle bugünü birleştiren bir köprü. Aşağıda uzanan Ölüdeniz’den gözlerimi alamıyorum. Ayakkabılarımın altında hışırdayan taşların sesi, Likya’nın kadim ozanlarının, krallarının, tüccarlarının fısıltılarına karışıyor.

Dik patikaya tırmanmadan…

Yolculuğum bir süre sonra Kirme’ye uzanan 2 kilometrelik dik bir yokuşla sınava dönüşecek biliyorum. Patika, taşlarla ve köklerle örülü, âdeta bir keçi kadar çevik olmamı talep ediyor. Zaten keçilerle karşılaşıyorum da. Bu sınavı geçip geçemeyeceğimi, tam pes edip etmemeyi düşünürken, Fethiyeli Şef Sezgin Söğüt’ün cipi beliriyor. "Ölüdeniz’i gören en güzel nokta burası" diyor. Sezgin Şef'in yüzündeki gülümseme, onun bu topraklara duyduğu tutkunun sessiz bir ifadesi gibi. Portatif sandalyeler kuruluyor, bir an oturup dinlenmek, manzaranın tadını çıkarmak çok cazip geliyor. Ama rüzgâr, kulaklarıma bir ninni fısıldıyor: "Yürü, ey yolcu, yolculuğun kendisi senin gerçeğindir." Ancak, bir yanım da kalmak istiyor. Yolculuğun buradan sonraki hikâyesini tırmanan arkadaşlarımdan dinleyebilir, hatta gitmiş gibi öyküsünü de yazabilirim, diye düşünüyorum. Meselâ şöyle:

Nefesim, çam kokularına karışırken, adımlarım bir ritme dönüşüyor: taş, toprak, kök, tekrar taş. Patikanın kenarında, Kate Clow’un 1999’da işaretlediği kırmızı-beyaz çizgiler, bir rehber gibi yolumu aydınlatıyor. Bu işaretler, kaybolmamı engelliyor, beni Likya’nın kalbine doğru güvenle taşıyor. Yokuş, dik ve yorucu; bacaklarım her adımda biraz daha ağırlaşıyor. Babadağ’dan atlayan yamaç paraşütçüleri tam tepemde Ölüdeniz’in turkuaz sularına doğru özgürce süzülüyor. Sanki özgürlüğün resmi çiziliyor gökyüzüne. Onların cesareti, yorgun adımlarıma bir enerji katıyor.

Kirme’ye vardığımda, nefes nefeseyim. Yokuş, bedenimi zorlamış, ama ruhumu özgürleştirmiş. Etrafımda çam ormanları, zeytinlikler ve uzaklarda parıldayan deniz, bir tablo gibi uzanıyor. Buradan Faralya’ya uzanan iniş, Kelebekler Vadisi’nin büyüleyici manzarasına açılıyor. Ancak zaman kısıtlı; bu bölümü minibüsle geçmeye karar veriyoruz. Minibüsün penceresinden, vadinin yeşiline ve denizin maviliğine bakarken, içimde bir burukluk var…

Hayaller ve gerçekler

Bunlar hayallerim. Gerçekte Sezgin Şef’in getirdiği sandalyelerde oturuyorum. Sohbet ediyoruz, bana bilmediğim Fethiye’yi anlatıyor… Sonra bir an susuyoruz. Yürüyerek o patikayı adımlamak, taşlara dokunmak arzumun sürdüğünün farkına varıyorum. Kendimi o minibüsün içinde hissediyorum.  Manzarayı seyrederek Likya Yolu’nun büyüsüne kapılmışım. Vadinin gizemli derinliği ve denizin sonsuz maviliği, sanki çözülmeyi bekleyen kadim bir sır barındırıyor. Ve ben, bu sırrı çözmek için hayallerimde değil, bir gün gerçekten bu patikaya geri döneceğime söz veriyorum.

İşte Kelebekler Vadisi’nin uçurum kenarındayım. Manzara, bir ressamın fırçasından taşmışçasına vahşi ve büyüleyici. Aşağıda dalgalar kayalara öfkeli bir sevda türküsü söylerken, vadinin yeşili, kelebeklerin kanat çırpışlarını saklar gibi. Nefesim kesiliyor; bu, yalnızca gözlerin değil, ruhun da seyirliği. Dizlerimde tırmanmadan kalan hafif bir titreme, yüreğimde bir şairin coşkusuyla duruyorum. Uçurumun kenarında, bir zeytin dalına tutunuyorum, derin bir nefes alıyorum ve Likya’nın tarihine dokunduğumu hissediyorum. Bu topraklar, M.Ö. 168’de Roma tarafından bağımsız bırakılan, ilk demokrasi birliğini kuran Likyalıların yurdu. Patikanın taşlarında, antik mezarların, kalelerin, tapınakların izleri saklı; her biri, “Işık Ülkesi”nin hikâyesini fısıldıyor. Vadi, sanki bir soru soruyor: “Kimsin sen?” “Yolcu,” diyorum içimden, “ve henüz kendimi bulmaya çalışan bir gölge.” O an, dünya susuyor; kalbimin atışını duyuyorum.

550 kilometre

Yokuşa tırmanmayı değil, Ölüdeniz’i seyretmeyi seçtiğim noktadayım. Denize bakıyorum; ufuk, sanki bir sır saklıyor. Likya Yolu, Fethiye’den Antalya’nın Beldibi beldesine uzanan tamamı 550 kilometreye varan bir serüven. Patara’nın, Tanrı Apollon’un doğum yeri sayılan mitolojik başkentinin, UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alan Letoon Antik Kenti’nin izlerini taşıyan bir rota. Okuduklarıma göre kimileri bu yolu 25 günde yürüdüğünü söylerken, kimileri 45 günün ancak yettiğini anlatmış. Sezgin Şef’le sohbet ederken arkamızdan bölgenin tarihine ve doğasına tutkun çoğu yabancı turistler, patikayı adımlıyor, taşlara dokunuyor, soluklanıp denizin mırıltısına kulak veriyor.

Artık dönmeliyiz… Fethiye’nin eşsiz coğrafyasında, bütün bu duyguların ardından günün sonu yine Likya’nın ruhuna uygun, doğa ve lezzetle dolu bir etkinliğe katılacağım...Likya Yolu’nun büyüsüne kapılmış bir grubuz biz. Otelde yeniden onlarla buluşuyorum. Çevre ve doğa konularında çalışmalarıyla tanınan Güven İslamoğlu’nun rehberliğindeki yürüyüşü bitiren arkadaşlar “hiç bitmeyecek sandık ama değdi” diyorlar mutlulukları gözlerinin içinden okunuyor. "Liberty Hotels & Resorts’un Fethiye’de konumlanan tesisi Liberty Lykia’dayız. Güven Bey “bu yürüyüş, sadece bir aktivite değil; Likya medeniyetinin izlerine yapılan bir yolculuk”tu diyor. Tepeden tırnağa hissediyorum.

Gastronomi şöleni

Gün inerken akşama Şef Sezgin Söğüt ve ekibince hazırlanan bir gastronomi şöleni başlıyor. Özel menüler, Pernod Ricard Türkiye iş birliğiyle düzenlenen etkinlikte Hukuk İşleri, Kurumsal İletişim ve Dış İlişkiler Direktörü Zümrüt Yezdani Kedik’in sunumu ile başlayan, Oğul Türkkan’ın moderatörlüğünde gerçekleşen workshop, lezzetin ve eğlencenin buluştuğu bir deneyime dönüşüyor. Denizden esen güçlü rüzgâr tenimizi ürpertse de özenle eşleştirilmiş tatlar ve sohbetin sıcaklığı içimizi ısıtıyor. Üşüyoruz belki, ama Fethiye’nin ruhunu derinden hisseden yüreklerimizle mutluluktan gülümsüyoruz. Fethiye’nin Cuma pazarından alınmış taze otlar, kalamarlar ve daha neler neler… Bir de akıllarda hep kalacak olan sac üzerinde, gözümüzün önünde pişirilmiş lagos balığı. Akşam, Liberty Lykia’nın yaz boyunca sunacağı etkinliklerin bir provası gibi. Bu deneyim, Likya Yolu’nun sadece bir tatil rotası olmadığını, denizin, doğanın ve tarihin uyumunu sunduğunu gösteriyor.

Tarihi ve kültürel miras

Liberty Hospitality Group Grup Pazarlama Direktörü Serap Garipoğlu Akın, otelin yaz sezonuna güçlü bir başlangıç yaptığını şu sözlerle aktarıyor:

“Şu anda doluluk oranımız yüzde yüze yakın. Yaz ayları için şimdiden yüksek rezervasyon talepleri alıyoruz. Bu ilgi bizi mutlu ederken, misafirlerimize en iyi deneyimi sunma motivasyonumuzu da artırıyor. Fethiye, sadece doğal güzellikleriyle değil; tarihi ve kültürel mirasıyla da çok özel bir destinasyon. Otelimiz, doğayla iç içe bir tatil arayanlar için âdeta biçilmiş kaftan. Ayrıca dünyaca ünlü Likya Yolu’na bu kadar yakın olmak, misafirlerimize benzersiz bir keşif imkânı sunuyor. Burada sadece bir tatil değil; ruhu besleyen bir deneyim yaşanıyor.”

Likya Yolu, sadece bir rota değil. Tarihin sesini duyuyorsunuz ve hepsi; denizin mavisi, çamların yeşili, kelebeklerin dansı hep bir ağızdan şarkı söylüyor: "Gel, yeniden keşfet kendini."

Ve ben, bu masalın patikalarına yeniden adım atmak, Likya’nın fısıltılarını bir kez daha duymak için planlar yapıyorum…

 

 

Henüz bu içeriğe yorum yapılmamış.
İlk yorum yapan olmak ister misiniz?
Yorum yapmak için tıklayınız
Yaşam Keyfi