Döviz kuru politikaları ve dışa bağımlılık
Türkiye ekonomisinin kırılganlık alanlarından biri, döviz kurlarına olan hassasiyeti. Kur dalgalanmaları yalnızca ithalat fiyatlarını ve dış borç yükünü değil, aynı zamanda enflasyonu, yatırım kararlarını, bütçe dengelerini ve toplumsal algıyı da doğrudan etkiliyor. Bu nedenle döviz kuru politikası, Türkiye’nin ekonomik yönelimi hakkında en çok ipucu veren alanlardan biri haline geldi. 2025 itibarıyla Türkiye, geçmişteki sert müdahalelerle şekillenen kur rejiminden daha öngörülebilir ve serbest piyasaya yakın bir modele yönelmiş görünüyor. Ancak bu geçişin sancıları ve maliyeti, hâlâ ekonomik dinamiklerin merkezinde yer alıyor.
2018 sonrası dönemde Türkiye, kur üzerindeki baskıları hafifletmek adına rezerv satışları, swap anlaşmaları, örtük müdahaleler ve kur korumalı mevduat (KKM) gibi araçlarla müdahaleci bir yaklaşım izledi. Bu politikaların kısa vadeli istikrar sağlama konusunda belli ölçüde etkili olduğu söylenebilse de, uzun vadede Merkez Bankası rezervlerinin erimesi, dövize olan talebin artması ve enflasyonun yapışkan hale gelmesi gibi sorunları da beraberinde getirdi. 2023 sonu itibarıyla brüt rezervler 130 milyar doları aşarken, net rezervler (swap hariç) ciddi ölçüde negatife dönmüştü.
2024 ortasında ekonomi yönetiminin değişimiyle birlikte daha geleneksel para politikalarına dönüş süreci başladı. Kur korumalı mevduat sistemi tasfiye edilmeye başlandı, Merkez Bankası faiz artırımı yoluyla enflasyonu kontrol altına almaya yöneldi ve döviz piyasasına müdahale düzeyi azaltıldı. Bu gelişmelerle birlikte 2025’in ilk yarısında döviz kuru, görece daha yatay bir seyir izledi. Dolar/TL kuru yılın ilk 4 ayında 32–36 TL bandında dalgalandı ve ani sıçramalar büyük ölçüde engellendi.
Ancak döviz kurunun nominal olarak stabil seyretmesi, reel ekonomideki dışa bağımlılığı ortadan kaldırmıyor. Türkiye, enerji, teknoloji, sanayi makineleri, ilaç ve ara mal gibi yüksek katma değerli kalemlerde ithalata büyük ölçüde bağımlı. 2025 Ocak–Mayıs döneminde Türkiye’nin toplam ithalatı 128,4 milyar dolar seviyesindeydi. Bunun yaklaşık üçte biri enerji ürünlerinden oluştu. Aynı dönemde ihracat 89,7 milyar dolarda kalınca, dış ticaret açığı büyüdü ve cari açık sürdürülebilirlik açısından tekrar tartışma konusu haline geldi.
Kur politikasındaki değişim, ihracatçılar açısından ise karmaşık sonuçlar doğurdu. Önceki yıllarda TL'nin hızlı değer kaybı, kısa vadede ihracatı teşvik etmişti. Ancak 2025’te faiz artışlarıyla birlikte TL'nin reel değer kazanması ve talepteki durgunluk, ihracatçıların rekabet gücünü sınırlamaya başladı. Bu nedenle birçok ihracatçı, devlet destekleri ve yeni pazarlara erişim için yeniden yapılandırmalara yöneldi.
Yatırımcı açısından ise döviz kuru istikrarı, güvenin yeniden inşası için temel koşul olarak görülüyor. 2025 boyunca Türkiye’ye doğrudan yabancı sermaye girişi sınırlı kalmakla birlikte, portföy yatırımlarında artış yaşandı. Bu artışın sürdürülebilirliği, hem kur rejiminin öngörülebilirliğine hem de hukuk sistemiyle birlikte genel yatırım ortamının kalitesine bağlı.
Türkiye’nin döviz politikası, 2025 itibarıyla kısa vadeli istikrarla uzun vadeli kırılganlıklar arasında sıkışmış durumda. Dövize olan yapısal bağımlılığın azaltılması için yerli üretimin artırılması, sanayide ithal girdilere bağımlılığın azaltılması ve enerji dönüşümünün hızlandırılması gerekiyor. Aksi takdirde her döviz dalgası, ekonomide yeni maliyetler ve politik müdahalelerle karşılık bulmaya devam edecek.