Enflasyonla mücadelede Türkiye'nin stratejileri

ELİF ALTINDAĞ ŞENSES
ELİF ALTINDAĞ ŞENSES [email protected]

Türkiye ekonomisinin son yıllardaki en belirgin ve kalıcı sorunu, yüksek ve yapışkan enflasyon oldu. Tüketici fiyatlarında 2021 yılından itibaren başlayan hızlı artış, 2022 ve 2023’te çift hanelerin çok ötesine taşarak hanehalkı alım gücünü eritti, yatırım ortamında öngörülebilirliği zayıflattı ve ekonomik istikrarı doğrudan tehdit eden bir yapıya dönüştü. 2025 yılına gelindiğinde, enflasyonla mücadele, hem ekonomik hem de sosyal açıdan en öncelikli gündem olmaya devam ediyor.

2025 Haziran verilerine göre yıllık tüketici enflasyonu yüzde 39,2 düzeyinde. 2024 sonunda bu oran yüzde 64 seviyesindeydi. İlk bakışta bu düşüş, sıkı para politikalarının etkisini gösterdiği şeklinde yorumlanabilir. Nitekim Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB), 2024 ortasından itibaren faizleri kademeli olarak artırmış, 2025 yılı boyunca politika faizini yüzde 50 seviyesinde sabit tutmuştu. Bu agresif sıkılaştırma, iç talebi daraltarak fiyat artışlarını baskılamayı amaçladı. Nitekim dayanıklı tüketim malları, otomotiv ve konut gibi sektörlerde fiyat artış hızlarında yavaşlama gözlendi.

Ancak fiyatların artış hızındaki yavaşlamaya karşın, hizmet enflasyonu yüksek seyrini sürdürüyor. Gıda, kira, sağlık ve eğitim gibi temel harcamalarda yıllık artış oranları hâlâ yüzde 60’ın üzerinde. Bu durum, enflasyondaki yavaşlamanın geniş kitleler tarafından yeterince hissedilmemesine yol açıyor. Nitekim TÜİK’in enflasyon verileri ile bağımsız araştırma kuruluşlarının ölçümleri arasındaki fark da kamuoyundaki güven duygusunu zedeliyor. ENAG gibi kurumların ölçümleri, resmi oranların iki katına yakın seviyeleri gösteriyor.

Enflasyonla mücadelede uygulanan stratejiler arasında sadece faiz artışı değil, aynı zamanda kredi kartı taksit sınırlamaları, tüketici kredilerinde daralma, kamu harcamalarının kısılması ve vergi artışları da yer alıyor. Bu önlemler bütçe disipliniyle birlikte uygulandığında etkili olabiliyor. Ancak 2025 yılı boyunca kamu tarafında harcamaların tam anlamıyla kontrol altına alınamadığı görülüyor. Özellikle sosyal transferler, yerel yönetim destekleri ve bazı kamu yatırımlarında seçim sonrası dönemde artış yaşandı.

Bir diğer önemli araç, döviz kurlarının istikrarı. 2023 ve 2024’te dövize olan yoğun talep nedeniyle Merkez Bankası rezervleri hızla erimişti. 2025'te kur korumalı mevduat sisteminin sona erdirilmesiyle birlikte TCMB'nin döviz rezerv biriktirme çabası öne çıktı. Döviz kurlarının göreli istikrarı, ithal ürünlerdeki fiyat artışlarını sınırlandırdı. Ancak bu süreçte ithalatın pahalılaşması, üretim maliyetlerini ve dolayısıyla enflasyonu besleyen bir unsur olmaya devam etti.

Enflasyonla mücadele stratejisinin en zayıf halkası ise, beklenti yönetimi. Özellikle fiyatlama davranışlarında kalıcı bir bozulma yaşanmış durumda. Hem üretici hem de tüketici, fiyatların artmaya devam edeceği varsayımıyla hareket ediyor. Bu psikolojik eşik aşılmadan sadece teknik araçlarla enflasyonu tek haneye indirmek kolay görünmüyor.

Dolayısıyla Türkiye’nin 2025’teki enflasyonla mücadelesi, klasik araçların sınırlarını zorladığı bir sürece işaret ediyor. Yüksek faiz ve sıkı maliye politikaları, belli ölçüde sonuç verirken, toplumsal güven, şeffaflık, kurumsal bağımsızlık ve uzun vadeli planlama bu mücadelenin başarıya ulaşmasında belirleyici olacak. Aksi takdirde enflasyon, dönemsel iniş çıkışlarla ama kalıcı bir gerçeklik olarak ekonomik hayatın merkezinde kalmaya devam edecek.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar