Türkiye’de 12 ay turizm mümkün mü?

ELİF ALTINDAĞ ŞENSES
ELİF ALTINDAĞ ŞENSES [email protected]

Türkiye, Akdeniz çanağının en önemli turizm destinasyonlarından biri. Tarihi zenginliği, doğal güzellikleri, konaklama kapasitesi ve dört mevsim sunduğu çeşitlilik sayesinde her yıl milyonlarca turisti ağırlayan Türkiye, 2023’te 56 milyon ziyaretçi ile rekor kırmış, 2024 yılında bu sayı 59 milyona ulaşmıştı. 2025’in ilk altı ayında ise 31 milyon turist gelerek yeni bir rekorun sinyallerini verdi. Ancak tüm bu başarıya rağmen turizm gelirleri hâlâ potansiyelin altında ve sektör hâlâ yaz sezonuna sıkışmış bir modelle yoluna devam ediyor. Bu nedenle 12 ay turizm yapılabilirliği, sektörün hem sürdürülebilirliği hem de ekonomik etkisi açısından en kritik başlıklardan biri haline gelmiş durumda.

Türkiye'nin turizm geliri 2024 yılı sonunda 54,3 milyar dolar olarak kaydedildi. Bu, ciddi bir döviz girdisi sağlasa da, kişi başına harcama hâlâ 1.000 dolar bandının altında seyrediyor. Yüksek sayı ama düşük gelir profili, "kitlesel ama ucuz" turizm anlayışının hâlâ ağırlıkta olduğunu gösteriyor. Bu durum, sektörde hizmet kalitesi, çevresel sürdürülebilirlik ve gelir dağılımı açısından tartışmaları da beraberinde getiriyor.

Sektörün karşı karşıya olduğu yapısal sorunlardan biri, faaliyetlerin büyük oranda yaz aylarına ve sahil bölgelerine yoğunlaşması. Antalya, Muğla ve İzmir gibi iller Türkiye’ye gelen turistlerin önemli bölümünü çekiyor. Oysa Türkiye, sahip olduğu tarihi kentler, gastronomi rotaları, termal su kaynakları, kış sporları merkezleri ve yayla turizmiyle yılın 12 ayına yayılabilecek geniş bir potansiyele sahip. Ancak bu alternatif alanlar hâlâ yeterli altyapı, tanıtım ve yatırım desteğini göremiyor.

2025 yılı itibarıyla Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın 12 ay turizmi teşvik etmek amacıyla başlattığı bazı projeler uygulamaya konmuş durumda. Karadeniz yaylalarında ekoturizm altyapısı oluşturuluyor, Kapadokya gibi destinasyonlarda kış dönemi etkinlikleri yaygınlaştırılıyor, Ege’de gastronomi ve bağ rotaları hayata geçiriliyor. Ayrıca sağlık turizmi, özellikle Orta Doğu ve Avrupa’dan gelen hastalarla ivme kazanıyor. Ancak bu adımların sistematik bir politika haline getirilip özel sektörle entegre edilmesi, gerçek bir dönüşüm için şart.

Turizmde nitelikli personel eksikliği ve mevsimsel iş gücü sorunu da, sektörün dört mevsim hizmet verebilmesinin önünde önemli bir engel. Personel, yaz sezonunda yetersiz kalırken; kış sezonunda iş bulamadığı için sektörden tamamen kopabiliyor. Bu durum, hizmet kalitesini düşürürken, sektörde kalıcı bir istihdam politikası oluşturulamamasına neden oluyor.

Bir diğer mesele, turizmin çevresel etkisi. Yoğun sezonlarda ortaya çıkan aşırı su tüketimi, atık yönetimi sorunları ve doğal alanlara zarar verilmesi, sürdürülebilir turizm anlayışını zorunlu kılıyor. 12 ay turizm modeli, aslında sezon baskısını azaltarak doğa üzerindeki yükü de hafifletebilir. Ancak bunun için çevreci yatırımlar, yerel halkın sürece katılımı ve eğitim politikalarıyla desteklenmesi gerekiyor.

Türkiye, yalnızca deniz-kum-güneş üçgenine sıkışmış bir turizm ülkesi olmaktan çıkıp, tarih, doğa, kültür, sağlık ve spor gibi alanlarda çeşitlenmiş, 12 aya yayılmış bir modele geçmek zorunda. Bu hem döviz gelirini artırmak hem de iç piyasayı turizmle buluşturmak için elzem. 2025 yılı itibarıyla bazı pilot bölgelerde bu dönüşüm işaretlerini vermeye başladı. Ancak bu dönüşümün kalıcı ve kapsayıcı olabilmesi için kamunun planlayıcı, özel sektörün yatırımcı, yerelin ise paydaş olduğu bütüncül bir yaklaşım şart.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar