Kuraklık insanlara göçmekten başka çare bırakmayacak
Ailesiyle birlikte Bulgaristan’dan Türkiye’ye göçtükleri soğuk kış gecesinin hikayesiyle büyümüş genç bir akademisyen Prof. Dr. Filiz Garip. Babası Bulgaristan’da tıp eğitimini tamamlamak üzereyken her şeyi bırakıp Türkiye’ye geliyorlar. Yıllar geçip de ailesinin de desteğiyle mühendislik eğitimi alan ancak daha sonra gittiği Amerika’da sosyolojiyi seçen Garip, kendisini mültecilerle ilgili çalışmaya yönelten nedenlerin aslında çok derinlerde yattığı kanısında. “Neden mühendisken göçmenlerin hayatlarıyla bu kadar ilgilendiğimi uzun yıllar fark etmemiştim. Oysa şimdi anlıyorum ki göçmenlik benim tüm yaşamım” diyor.
Princeton Üniversitesi’nde Yöneylem Araştırmaları ve Finans Mühendisliği alanlarında yüksek lisans, sosyoloji alanında ise doktorasını tamamlayan Filiz Garip’in akademik kariyeri ödüllerle dolu. Garip’e Bilim Madalyası ödülünü getiren ise onun göç, ekonomik sosyoloji ve eşitsizlik kavramlarının kesişimine odaklanan araştırmaları oldu. ABD’de Meksikalı göçmenler konusunu en iyi irdeleyen kitaplardan biri olarak kabul edilen “On the Move: Changing Mechanisms of Mexico-U.S. Migration"ın yazarı olan Prof. Dr. Filiz Garip, bu kitabında Meksikalı göçmenlerin çeşitliliğini ele alıyor. Garip ile Türkiye’den Amerika’ya uzanan bir söyleşi yaptık. Geçmişi olduğu kadar geleceği de konuştuk.
►Sizce göç engellenebilir mi? Böyle bir dünya umut edebiliyor musunuz?
Yaşamakta olduğumuz küresel ısınmayı düşününce, böyle bir dünyayı hayal edemiyorum. Bilim insanlarının beklentisi göç hareketlerinin ileride artacağı yönünde. Küresel ısınmanın yarattığı koşullar düşünülerek bu öngörü yapılıyor. Artık insanların yaşayamayacağı yerler olacak dünyada. Buralardaki insanların göçmekten başka bir çaresi kalmayacak. Zaten şimdiden bu değişikliklerin tetiklediği göçleri görüyoruz. Bu hep olmuş dünyada. Bizim hafızamız çok taze. Bir nesil öncesini ancak hatırlıyoruz. Oysa insan nesline bakarsak dünya kurulduğundan bu yana iklim nedeniyle göçler olmuş. Bizi bu günlere getiren şey zaten göç. Bu süreçler adaptasyon mekanizmasının eseri. İnsanların değişen şartlara karşı bulduğu çözüm bu.
►Göçmenleri genellememek gerektiğini söylüyorsunuz. Sizin mülteci deneyiminizle Suriyeli göçmenleri kıyaslamak mümkün mü?
Bence bizim aramızda da mutlaka ayrışmalar vardır. Bulgaristan’dan gelenlerin birçoğu komünizm zamanındaki politikalardan dolayı yüksek eğitimli insanlardı. Türkçeyi de biliyorlardı. Yine de göçmen olarak gelmek, bambaşka bir şey. Onlar da yeni kültürü, yeni sistemin zorluğunu yaşadılar. Ama bugün Suriye’den gelenlerin aşması gereken mesafe çok daha büyük. Çünkü dil ayrılığı var. Eğitim eksikliği olabilir. Hemen iş bulamama durumu olabilir. Yine de hepsini aynı kefeye koymak yanlış olur.
►Türkiye’nin bu büyük kitleye evsahipliğiyle ilgili duruşunu nasıl buluyorsunuz?
Savaş nedeniyle göç eden insanların büyük bir çoğunluğu gelişmekte olan ülkelere geliyor. Türkiye ise üzerine düşen yükten çok daha ağırını taşıyor. Türkiye’nin bu kadar göçmene evsahipliği yapması büyük bir şey. Bunu da elbette dış siyasetinde kullanıyor. Burada Avrupa da üzerine düşen sorumluluğu almalı. Uluslararası anlaşmalar gereği Avrupa’nın Suriye göçmenlerini kabul etmesi gerekiyor. Görüyoruz ki bu anlaşmalara tam olarak uyulmuyor. Bence Türkiye olarak bu konuda bizim dünyaya söyleyecek çok şeyimiz var. Dünyaya öğreteceğimiz de çok şey var. Bir yandan gurur duyuyorum böyle bir şey yapabildiğimiz için, bir yandan da endişe ediyorum. Uzun vadede ne olacak?
►Kitabınızla vermek istediğiniz mesaj neydi?
Bazen çok kolaycılığa kaçtığımızı düşünüyorum. Mesela bir insan grubunu değerlendirirken “göçmen” deyip geneli anlattığımızı düşünüyoruz. ABD’de bu “Meksikalı” olarak karşılık buluyor. Meksikalıysa muhakkak eğitimsizdir, köyden gelmiştir, dili iyi konuşamaz. Bu beni çok rahatsız eden bir şeydi. Türkiye’de de Suriyelilerle ilgili yazılanları görünce bu kolaycılığa kaçtığımızı görüyorum. En çok göstermek istediğim şey işte bu çeşitlilikti.
►Peki bu renkliliği göstermek için nasıl bir mülteci planlaması yapılmalı?
Bu benim uzmanlık alanım değil ama Türkiye’de bununla ilgili çok güzel işler yapılıyor. Güney Doğu'da iyi projeler olduğunu biliyorum. Özellikle çocukların entegrasyonuyla ilgili. Umarım genişletebiliriz bu tip çalışmaları.
►Bir de göçülen topluluklar var. Bu yönde bir araştırmanız var mı?
Çok haklısınız, göçmenlik zaten değişimi baştan kabul etmektir. Bunu yaşamayan, yerleşik insanlar için durum daha korkutucu olabiliyor. Ancak insanlar değişimin ve çeşitliliğin getirdiği dinamizmin, onun yaratacağı geleceğin daha parlak olabileceğini düşünmeli. Bence yerleşik insanlar için de elimizde pozitif bir mesaj olmalı. Bundan toplum olarak ne kazanabiliriz? Türkiye iç göçü sürekli yaşayan bir ülke. İstanbul’da yaşayan insanları bir nesil geri gidip düşünürseniz, hepsinin zaten benzer hikayeleri var. Bu empati ortamı kurulmalı.