Özgür Özel'den referandum çağrısı: Kendine güveniyorsan, sandığı koy

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Kanal İstanbul projesi için referandum çağrısı yaparak "Ekrem Başkan bir tweet attı. Erdoğan’a seslendi, ‘Ya Kanal, ya İstanbul’ dedi. ‘Var mısın yine İstanbullulara soralım?’ dedi. ‘Sandığı koy, referandum yapalım’ dedi. Biz de buradan Erdoğan’a sesleniyoruz: Kendine güveniyorsan, sandığı koy İstanbullunun önüne. İstanbullu karar versin ‘İstanbul mu, Kanal İstanbul mu?’ diye" ifadesini kullandı.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME
Özgür Özel'den referandum çağrısı: Kendine güveniyorsan, sandığı koy

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, partisinin İstanbul Başakşehir'de düzenlediği "Millet İradesine Sahip Çıkıyor" mitinginde yaptığı konuşmada, Başakşehir'de umudu, uyanışı ve direnişi gördüğünü belirterek, "Artık orası onun kalesi, burası bunun kalesi yok. Artık Kadıköy de bizim, Başakşehir de bizim, Yozgat da bizim, Mersin de bizim. And olsun ki söylüyorum, artık o eski siyaset yok. Hiç kimsenin kalesi malesi yok. Artık kaleler gönüllerle fethedilmiştir. Başakşehir milletin kalesidir. CHP'nin kaleleri de millete feda olsun. AK Parti'nin kaleleri de bu güzel gönüllü insanlarca fetholsun. Hep beraber olunsun. Omuz omuza olunsun. Bu meydanda sosyal demokratlar, muhafazakar demokratlar, milliyetçi demokratlar, liberal demokratlar, Kürt demokratlar, İstanbul'un bütün demokratları omuz omuza hepinize selam olsun. Hepinize helal olsun" dedi

Özel, şunları kaydetti:

"Milli iradeye yapılmış bir darbedir"

"Herkes bilsin ki 19 Mart'tan beri yapılanlar ne sadece Cumhuriyet Halk Partisi'ne, ne sadece Ekrem Başkan'a yapıldı. Herkes bilsin ki yapılanlar Türkiye'deki siyaset kurumuna, dolayısıyla muhalefetiyle, iktidarıyla tüm siyasi partilerde emek veren herkese, o siyasi partilere gönül veren herkese, sandığa gitsin gitmesin, bir gün sandık başına giderek ‘değiştirebilirim’ hissinde olan herkese, Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün emaneti sandığa, milli iradeye yapılmış bir darbedir.

"Darbeyi kılıfına uydurmak için bir kumpas dosyası hazırladılar"

Bu darbeyi kılıfına uydurmak için bir kumpas dosyası hazırladılar. O ilk dalgada, işi gizli tanıklara dayandırdılar. Geçmişte İstanbul'un rantını siyasetlerine sermaye edenler, İstanbul'dan yola çıkıp tüm Türkiye'deki siyasetlerini bu kente karşı işlenmiş kent suçlarından finanse edenler, İstanbul için ‘vaktiyle biz bu şehre çok ihanet ettik’ diye itiraf edenler, kişi kendinden bilir işi davasıyla bir başsavcıya ‘git bak elinle koymuş gibi bulacaksın’ dediği bir iftira dosyasını teslim ettiler. Gizli tanıklarıyla birçok iftira, birçok yalanla dolu bir dosya hazırladı. Ancak o gizli tanıklar iddiaları somut delil ile desteklemeyince, bu sefer döndüler yandaş müteahhitlerinden iftiracı şikayetçiler yaratmaya çalıştılar. Onların da ne somut bir delili, ne ‘gördüm’ demeleri, ne ‘benden biri istedi demeleri’ mümkün değildi. ‘Öyle duydum, Mış muş’ dediler. Savcının işine gelecek somut tek bir şey söyleyemediler.

"Attıkları yalan kimsede karşılık bulmadı"

En sonunda çare, içeride tuttukları arkadaşlarımızı tehdit etmek, şantaj yapmak, onları birbirine karşı yalancı şahit noktasına getirmek gibi bir kötülüğe yeltendiler. İlk dalgada ellerinde üç gizli tanık vardı; Meşe, Ladin ve Çınar isminde üç odun. İkinci dalgada da üç gizli tanık var. Bu sefer Şahin, Doğan, Kartal diye üç hayvan bulmuşlar. Yine yalan, yine iftira, yine kumpas. Bu sefer öyle bir hale düştüler ki dosya tel tel döküldü. Attıkları yalan kimsede karşılık bulmadı.

Ekrem Başkanın Özel Kalemini, on yaşındaki evladı evdeyken alıp getirdiler. Kendisine ‘Bu plakalı araba sizin mi?’ diye sordular. Cevap veriyor, ‘Benimdir efendim’. ‘Bu araba 2021- 2022 yıllarında İpsala Sınır kapısından çıkmış. Bu araba nereye gitti? Araban ile yurtdışına para mı kaçırdınız? diye soruluyor. ‘2021-2022’de araba ne yaptı bilmem. Ben arabayı ikinci el olarak 2023 Aralık'ta aldım’ diyor Kadriye Hanım.

"Aslan gibi arkalarındayız"

İSKİ Daire Başkanımız, Erdoğan döneminde İBB’ye girmiş. Dememişiz ki, ‘AK Parti döneminde girmiş’. Liyakatli bir insan, görevine devam ettirilmiş hatta terfi ettirilmiş. Kanal İstanbul çılgınlığı çıkınca kaçak yapılara göz açtırmayıp bunlara işlem başlatınca, Erdoğan’ın kendi göreve başlattığı İSKİ Daire Başkanına gözaltı yaptılar. İSKİ‘nin Genel Müdürü kendisinden yasaya aykırı ruhsat talep eden birisine ruhsat vermediği için, hatta bunu Ankara’ya sorup oradan da ruhsat verilemez belgesini verdiği için tehdit edildi. ‘Gelip senin kafana sıkacağım’ denildi. Devlete başvuruldu, koruma alındı. Devletin tehditlerinden dolayı İSKİ Genel Müdürümüzü korumaya aldığı saldırganın ifadesiyle Şafak Bey’i gözaltına aldılar. Trolün biri çıkıyor İmar AŞ Genel Müdürü Onur Soytürk hakkında diyor ki, ‘Kayınpederin 2024’te senin adına Atina’ya para götürdü, rüşvet taşıdı’. Soytürk‘ün kayınpederi 2021 de vefat etmiş. İşte karşınızda 15 yaşındaki bir kızın kulağındaki küpeleri altın mı diye dedektörle bakıp, o küpeleri çıkartmaya çalışıp, sözde operasyonda ‘altın bulduk’ diyenler var. Küçücük bir çocuğun kartondan kumbarasından çıkan parayı ‘rüşvet parası’ diye göstermeye çalışanlar var. İşte ikinci dalga budur. Bunların ahlakı budur, vicdanı budur. Cumhuriyet Halk Partisi, bütün arkadaşlarımızın ahlakına, onuruna, temizliğine kefildir. Hepsinin yanındayız aslan gibi arkalarındayız.

"19 Mart darbesinin icazetini Trump‘tan aldılar"

Bunlar milletin sofrasından kalktılar Trump‘ın sofrasına oturdular. 19 Mart darbesinin icazetini Trump‘tan aldılar. Ne diyor Trump, ‘Severim onu. İyi anlaşırız, bizim çocuktur.' Aynı Kenan Evren ve arkadaşlarına 12 Eylül darbesinde ‘bizim çocuklar’ dedikleri gibi. Trump, ‘Gazze’yi boşaltacağım, oraya Las Vegas yapacağım’ diyor. Tayyip Erdoğan susuyor. Trump, ‘Güney Kıbrıs’ı, Türki Cumhuriyetler tanıyacak’ diyor. Büyükelçiler atanıyor, bunlar susuyor. Cumhuriyet Halk Partisi'nin üçüncü Genel Başkanı, Kıbrıs Barış Harekat’ın Karaoğlanı, Filistin’de Yaser Arafat’ın can yoldaşı, Bülent Ecevit’in çizgisi neresiyse biz de oradayız. Bunlar 6. Filo gelince ona selam duranlardır. Bizler Filistin’de, Filistin için savaşan, 6. Filo’yu denize döken, Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının yoldaşlarıyız. Bir tarafta Kıbrıs işgal altındayken bütün dünyaya karşı dik duran, Kıbrıs’ı savunan, Kıbrıs’ı kurtaranlar, bir tarafta Trump korkusuyla Kıbrıs’ı satanlar var. Tek bir talebi var Trump‘tan. ‘Türkiye’de iktidar elimden gidiyor. Yenemeyeceğim bir rakibim var. Dört kez yarıştık, dört kez yendi beni. Cumhurbaşkanı adayı olursa beni yenecek, Türkiye Cumhuriyeti’nin başına geçecek. Ona darbe yapacağım bana ses çıkartma. Kıbrıs da Filistin de senin olsun’ diyen Erdoğan var karşımızda, Öyle bir kötülükle karşı karşıyayız ki oturdukları sofralarda her akşam aynı menü var. Bir tabak yalan, bir tencere iftira, üzerinde birazcık gizli tanık sosu var. İçi boş dosyalar, MASAK raporları o sofranın peçeteleri olmuş ama o mutfakta pişenlere artık bu aziz milletin midesi kaldırmıyor, yemiyor bunları.

"Yalandan başka sarılacak hiçbir şey bulamadılar"

Açıyoruz valizi içinde rahmetli Kadir Topbaş’tan kalma sinyal kesici jammerlar var bunu görünce parayı unutuyorlar, jammer konuşuyorlar. Bugün Erdoğan çıkmış diyor ki, ‘Jammer nedir söylesen onu bile bilmezler’. Ama kendi grup toplantısından çıkarken korumaları valizde jammerları çekip çekip götürüyor. Hiç utanmıyorlar. Bugün Tayyip Bey’in grup toplantısında valizler çıkıyor bir günden, bir güne ‘o valizde para var’ demedik. ‘Jammer niye vardı?’ demedik ama öyle bir çaresizlik içerisindeler ki öyle perişan oldular ki iftiradan başka, yalandan başka sarılacak hiçbir şey bulamadılar."

"Arap Yarımadası'nın zenginlerine lüks konutlar satarak kente ihanete niyet ettiler"

Özel, "sivil darbe" olarak nitelendirdiği 19 Mart'ın maddi hedefinin Boğaz'ın ve Marmara Denizi'nin dengesini bozacak, büyük İstanbul depremine karşı güvensiz bir ada yaratacak olan Kanal İstanbul projesi olduğunu belirterek, şunları kaydetti:

"Tayyip Erdoğan ilk kez 2011 yılında ‘Bir çılgın proje’ diye bu projeyi açıklamıştır. 2021'de ‘Altı yılda bitireceğiz’ diye ilk köprünün inşaatına başlamıştır. İstanbul’un muhafızı İmamoğlu projeye geçit vermemiştir. Bir yandan Cumhurbaşkanı Adayımızı hapse atarak ondan kurtulmak için yapılan bir operasyon varken, diğer yandan atacakları kayyım eliyle topraklarınızı ellerinizden alıp, burayı peşkeş çekip Katarlılara, Arap Yarımadası’nın zenginlerine lüks konutlar satarak bu kente ihanete niyet etmişlerdir. Seçimlerde Ekrem Başkan ‘Ya Kanal ya İstanbul’ dedi. Murat Kurum da ‘Biz Kanal İstanbul’dan vazgeçtik’ dedi. Bugün yine söylemiş, ‘Kanal İstanbul gibi bir gündemimiz yok.’ Oysa darbeden 21 gün önce, 27 Şubat günü, kendisi, Ulaştırma Bakanı, Sayın Erdoğan’la birlikte helikoptere binmişler. Önlerine haritaları açmışlar. Ulaştırma Bakanı anlatıyor. Kurum o videoda sen de varsın. Utanmadan sıkılmadan ‘Kanal İstanbul gündemimiz yok’ diye yalan atarsın. Yazıklar olsun sana da.

"Var mısın İstanbullu karar versin"

19 Mart’tan hemen sonra harekete geçip 28’i bir yerde ihaleler yapıp Sazlıdere Barajı’nı içme suyu olmaktan çıkarıp, ihanete yıkım kararı veren İSKİ’nin yetkililerini gözaltına alıp bir büyük operasyonu yapanlara şunu söylüyorum: Bu Kanalın maliyeti 65 milyar dolar. Bu parayla 1,5 milyon sosyal konut yapılabilir, tüm İstanbul depreme dirençli hale gelebilir. 1999’dan bugüne 470 deprem toplanma alanının 95 tanesine AVM yapan AKP iktidarıdır. Sekiz kere imar affı çıkarıp, çürük, yasak binalara yapı izni veren Tayyip Erdoğan’dan başkası değildir. 6 Şubat’ta yaşanan depremde, seçimlere bir ay kala ‘Bir yıl içinde herkese ev vereceğim’ diyen, 650 bin konut vaat eden, 2 yıl 4 ay sonra halen bu konutların yüzde 30’unu bile vermeyen tek bir sorumlu vardır. Onun da adı; Recep Tayyip Erdoğan’dır. Ekrem Başkan bir tweet attı. Erdoğan’a seslendi, ‘Ya Kanal, ya İstanbul’ dedi. ‘Var mısın yine İstanbullulara soralım?’ dedi. ‘Sandığı koy, referandum yapalım’ dedi. Biz de buradan Erdoğan’a sesleniyoruz: Kendine güveniyorsan, sandığı koy İstanbullunun önüne. İstanbullu karar versin ‘İstanbul mu, Kanal İstanbul mu?’ diye.

İmamoğlu'nun içeride tutulmasının maliyeti

Bu 19 Mart darbesi kara bir delik gibi 52,5 milyar dolar paramızı yuttu. Mehmet Şimşek, dünyanın dört bir yanından topladığı paraları bugünler için topladığını, bu darbe için topladığını itiraf etti. Oysa bu paranın Türk lirası karşılığı; 2 trilyon lira. Çiftçilerimizin bankalara olan borçlarını faizleriyle birlikte kapatmak için 1 trilyon yeter. Paranın yarısı, bütün çiftçileri borçtan kurtarırdı. Bu parayı emekliler için harcasaydık, 14 bin 500 lira olan emeklilerin maaşlarını 30 bin lira yapabilirdik. Şimşek’in darbe için harcadığı paranın 9’da 1’i bütün emeklilere yeterdi. Atanmayan 1 milyon öğretmenin hepsini atayabilir, 3 yıllık maaşlarını peşin yatırabilirdik. Anadolu’nun 100 farklı yerine bin 600 yataklı büyük devlet hastaneleri yapabilirdik. Bu, İmamoğlu’nun içeride tutulmasının maliyetidir. Bu, Türkiye’nin demokrasiden koparılmasının, tek adam rejimine razı edilmesinin maliyetidir. Bunlara para bulup da emekliye, köylüye, çiftçiye, esnafa para bulamayanlara yazıklar olsun. Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında, CHP’nin de içinde olduğu demokratların iktidarında, İmamoğlu’nun Cumhurbaşkanlığında böyle kötülüklere değil; işçiye, memura, çiftçiye ve gençlere kaynak ayıracağız. Söz veriyoruz.

"Bir Ekrem gider, bir milyon Ekrem geliriz"

Bugün Erdoğan yurt dışından döndü, grup konuşmasında baklayı dilinin altından çıkardı, ‘Bakın daha kaç Cumhuriyet Halk Partili, Cumhurbaşkanlığı yolunda telef olacak’ dedi. Bir diyor ki, ‘Ben Ekrem İmamoğlu’nu hapishaneye koydum. Onu telef ettim.’ Beni iyi dinle Erdoğan, sen İmamoğlu’nu telef edemezsin. Ama bu aziz millet İmamoğlu’nu taltif edecek, Cumhurbaşkanlığı makamına getirecek. ‘Hayvanlar telef oldu’ denir. Bana diyor ki, ‘Sen de o yola düşecek misin? Sen de telef olacak mısın?’ Ne beni, ne Ekrem Bey’i, ne bir CHP’liyi sen telef edemezsin. Ekilir, ekin geliriz. Ezilir, un geliriz. Bin gider, bin geliriz. Bir Ekrem gider, bir milyon Ekrem geliriz. Çünkü egemenlik milletindir. Patron millettir. Sen kimseyi ezemezsin. Sana ne kendimizi, ne bu milleti ezdirmeyiz.

"AK Parti artık bir vesayet odağıdır"

AK Parti’nin değerli seçmenleri artık geçmişte gönül verdiğiniz, belki üyesi olduğunuz, oy verdiğiniz Adalet ve Kalkınma Partisi artık iktidar partisi değil; bir vesayet odağıdır. 19 Mart’ta darbe yapılmış, bu darbe milletimiz tarafından püskürtülmüştür. Yıllarca askeri vesayetten şikâyet edenler, bugün bir başka vesayeti kurmaya çalışmakta ama milletimizden asla destek bulamamaktadırlar. Diyordun ki, ‘Bir ay geçsin insan içine çıkamayacaklar. Ailelerinin gözünün içine bakamayacaklar.’ Bak Erdoğan, tam karşındayım. 43 gün oldu. Ben buradayım, meydandayım. Başakşehirlilerin ve senin gözünün içine bakıyorum. Ben Saraçhane’deyim. Maltepe’deyim. Samsun’da, Yozgat’ta, Mersin’deyim. Bizim utanacak bir şeyimiz yok. Sen neredesin salon adamı Erdoğan, sen neredesin? Sen savcına güveniyorsan, ben başkanıma güveniyorum. Mahkemeyi TRT’den yayınlayalım. İftiralarınızı millet duysun, Ekrem Başkan’ın cevaplarını da. Var mısın? Hodri meydan. 31 yıllık diplomayı iptal ediyorsun.

"Sana meydan okuyoruz"

Pazar günü Ekrem Başkan dedi ki, ‘Genel Başkanım diplomamı aldılar. 45 yıllık babamın şirketini aldılar. 30 yıllık emeğimi elimden aldılar, ekmeğimi aldılar. Bir aile cüzdanım var. Korkarım ona da göz dikecekler.’ Ben de dedim ki, ‘Ekrem Başkan aile cüzdanına bakma. Türkiye’nin en büyük ailesi, Cumhuriyet Halk Partisi. Türkiye’nin en büyük ailesi, Türkiye’nin bütün demokratları seni bağrına basıyor. Sen Silivri’desin, sanki Esad’ın Sednaya Cezaevi gibi bütün muhalifleri koyduğu yerdesin.’ Biz Ekrem Başkan’ın da, Ümit Özdağ’ın da, Selahattin Demirtaş’ın, Figen Yüksekdağ’ın da özgürlüğünü, bütün siyasi tutsakların çıkmasını, adayımızın yanımızda, sandığımızın önümüzde olmasını istiyoruz. Erken seçim için meydanlar bizimdir, sokaklar bizimdir, mücadele bizimdir. Atadıklarınla sıcak salonlarda değil, bizim gibi bu ayazın ortasında İstanbul’un öbür ucunda koca bir meydanda Ekrem Başkan’ın yoldaşları sana meydan okuyoruz. 

"Bu millet gücünü sana da ittifak ortağına da gösterecek"

Dünya siyaset tarihinin en büyük dayanışmasıyla 23 Mart’ta 15,5 milyon kişiyle Ekrem Başkan’ı aday gösterdik. Ardından dünya siyasi tarihinin en büyük imza kampanyasıyla hem adayımıza özgürlük istediğimiz, hem erken seçim talep ettiğimiz kampanyayı başlattık. İmzalar hızla toplanıyor. Tüm siyasi partilerin yöneticilerine, üyelerine gösterdikleri dayanışma için teşekkür ediyorum. Tüm vatandaşlarımızı sadece imza vermeye değil, imza föylerini alıp her bir sayfada 25 imzayla kampanyaya katılmaya davet ediyorum. Ne zaman ki Türkiye’deki seçmenlerin yarısından bir fazlası erken seçim istediği imzalarını atacak, bütün Türkiye, bütün dünya bu gündemi konuşacak. Bakmayın siz Sayın Bahçeli'nin dönüp de ‘100 milyon imza toplasanız ne yazar?’ demesine. Bu millet gücünü, sana da ittifak ortağına da gösterecek."

 

 

 

Gündem