Asgari ücret politikaları ve etkileri

ELİF ALTINDAĞ ŞENSES
ELİF ALTINDAĞ ŞENSES [email protected]

Türkiye’de asgari ücret, uzun süredir yalnızca düşük gelirli çalışanların yaşam standardını belirleyen bir gösterge değil; aynı zamanda iş gücü piyasasının dengelerini, enflasyonun seyrini ve hatta siyasi tartışmaları şekillendiren temel bir ekonomik unsur haline geldi. Özellikle 2021 sonrasında yaşanan yüksek enflasyon süreciyle birlikte asgari ücretteki artışlar daha sık ve yüksek oranlı hale geldi. Ancak bu artışların kısa vadeli rahatlama sağlarken, yapısal sorunları çözmekten uzak olduğu yönündeki tartışmalar da devam ediyor.

Türkiye'de asgari ücretin belirlenme biçimi, teknik olduğu kadar politik bir süreç. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı öncülüğünde, işçi ve işveren temsilcilerinden oluşan Asgari Ücret Tespit Komisyonu tarafından belirleniyor. Ancak son yıllarda bu sürecin daha çok kamuoyu baskısıyla şekillendiği, işveren ve işçi tarafının mutabakat sağlamadan yapılan artışların sıklaştığı görülüyor. 2025’te de hükümet tek taraflı karar vererek yeni asgari ücreti açıklamıştı.

İşveren tarafı, özellikle küçük ve orta ölçekli işletmeler adına maliyet baskısının arttığını savunurken; işçi sendikaları ücretlerin hâlâ yoksulluk sınırının oldukça altında kaldığını ve artışların geçici rahatlama sağladığını vurguluyor. Türk-İş’in 2025 Haziran verilerine göre, dört kişilik bir ailenin yoksulluk sınırı 61.000 TL’nin üzerine çıkmış durumda. Bu tablo, tek başına bir asgari ücretlinin değil, çekirdek ailelerin tamamının ciddi bir gelir açığıyla karşı karşıya olduğunu gösteriyor.

Asgari ücretin yalnızca çalışan maaşları üzerinde değil, tüm ücret skalası, sosyal güvenlik primleri, işsizlik ödeneği, vergi dilimleri gibi kalemler üzerinde de doğrudan etkisi var. Ayrıca kayıt dışı istihdamla mücadelede de bir kriter işlevi görüyor. Ancak yüksek artışların, işverenlerin maliyet kaygısıyla istihdamı daraltabileceği ya da kayıt dışına yönlendirebileceği endişesi her zaman gündemde kalıyor.

Bir diğer önemli etki alanı enflasyon. Özellikle yılın ilk çeyreğinde yapılan yüksek asgari ücret zamları, hizmet sektöründeki fiyat geçişkenliği üzerinden TÜFE’yi yukarı çekebiliyor. Merkez Bankası'nın 2025 Para Politikası Raporu'nda bu etki açık şekilde ifade edilerek, ücret artışlarının “fiyatlama davranışlarını kısa vadede bozan ama orta vadede ücret-enflasyon dengesine katkı sağlayan bir unsur” olduğu belirtildi.

Kısa vadede dar gelirli hanehalkları için nefes aldırıcı bir unsur olan asgari ücret artışları, uzun vadede yapısal dönüşümlerle desteklenmediği sürece sadece günü kurtaran bir önlem olarak kalma riski taşıyor. Nitelikli istihdamın artması, ücret politikalarının verimlilikle ilişkilendirilmesi ve bölgesel dengesizliklerin giderilmesi, asgari ücret tartışmalarının ötesine geçerek gelir dağılımı ve sosyal adalet hedeflerine yaklaşmanın asıl yolunu oluşturuyor.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar