Batı’yı Doğu’dan ayıran ‘kader’ çizgisi

Volkan AKI
Volkan AKI Türkiye ve dünyada dönüşüm

Herkes bir sınavdan geçtiğimizi düşünüyor ama işi ‘kadersel’ bir sınava bağlamak işin en kolayı olur. Bu felaketleri yaşadığımız ve yaşayacağımızı bildiğimiz halde, geçemediğimiz en büyük sınav medeniyetler ligine geçip geçmediğimizle alakalı. Doğu toplumları ve Batı medeniyetini birbirinden ayıran en büyük fark da zaten bu… Rasyonel düşünebilme farkı… Batı toplumları, bizden neredeyse 600 yıl önce din ve devlet işlerini ayırdığında, rasyonel düşünceye de geçmişti. Rasyonel düşünce o günün gerçekleriyle, evet bilimi ve onların yöntemlerini akılcı bir yaklaşımla kullanmaktı. Eğer her şeyin Allah’tan geldiğini düşünüyorsanız, o noktada da aslında, bilimin de teknolojinin de gerek çözümler gerek insanlığın ilerlemesinde Allah’tan geldiğini düşünmeniz gerekir zaten… Her şey Allah’tan, her şey insandan… Rasyonel düşünebilme düzenini yarattığı için Batı’ya ‘Medeniyet’ diyoruz, ‘Doğu’ya toplum… Bir önceki yazımda da o yüzden hangi dünyayı seçeceğimize karar vermek zorundayız dedim. Ya bu artık roket hızıyla ilerleyen ve ‘Dijital Medeniyet Dünyası’ içinde olacağız ya da ‘Eski Dünya’nın koşulları içinde yaşayacağız… Bu tür sorunlara iyi cevap verebilmek artık Türkiye’nin geleceği ile ilgili de kritik bir konu haline de gelmiş durumda.

Medeniyet bakış açısı

‘Medeniyet’lerin getirdiği rasyonel bakış açısıyla acil afetlerde koordinasyon ve yardım planlamasına da değinmek gerekiyor. Ekonomi Gazetesi’nin bakış açısıyla, bizim özellikle ilgilendiğimiz iş dünyası… Pek çok kesim benim gazeteci arkadaşlarım da dahil iş dünyasını yardıma çağırıyor ve hatta bazen sitem ediyorlar. Tabii bugünlerdeki ruh hali içinde bizlerin en yakın olduğu çevreler iş dünyası ve onlara ulaşabilen bireyler olarak onların kapısını çalmamız doğal. Ama konuya biraz daha uzun vadeli perspektiften bakmamız gerekiyor. Evet biz birbirimizi seviyoruz, müthiş bir milletiz yardım konusunda emekler konusunda harikayız ama bunları organize etme ve planlama noktasında da o kadar hazırlıksız bir durumdayız.

Acil afet planlaması

Acil afette yardımların planlamasını ve hangi kademede ne yapılacağının belirlenmesi hayati önem taşıyor. Her şeyin bir sırası, kademesi var. Bunları birbirinden ayırmak gerekiyor. Bu durumda 3 kademeli bir ihtiyaç organizasyonu yapmak ve planlamak gerekiyor. Burada en önemli konu bunlar için iyi bir iletişim yapısının olması gerekiyor. Günümüz dünyasında bunun için teknoloji alt yapıları kurmak çok kolay. Tabii burada görev dağılımı, önceliklerin belirlenmesi ise devletin yapacağı en önemli iş…

Büyük bir depremden bahsediyoruz ve bu tür felaketlerde sivil toplumu dışlamak gibi bir düşünce işte bu rasyonel gerçeklere uygun değil. İyi ki sivil toplum ve onun oluşturduğu organizasyonlar var. Ama bunları organize edecek yine kamu otoriteleri. Bunları rekabet gibi görmek de ne yazık ki ancak Doğu toplumlarında oluyor!

Yardım kademeli bir süreç

Böylesi büyük afet ve yıkımlarda acil yardımlarla, sonrasında gelecek yardımların kademelendirilmesi gerekiyor. Açarsanız tüm yardım stratejilerinde bunu görürsünüz. İlk anda insan kurtarma, daha sonra insanların yeme-içme ayakta kalma ihtiyaçları ve barınmaları, üçüncü ise bölgelerin hayatlarını sürdürmesi ve geçmiş günlerine geri dönmesi. Bunların da herkesin kabiliyeti, uzmanlıkları ölçüsünde planlanması gerekiyor. Örneğin inşaat şirketlerinin gıda yardımı değil, enkazda çalışma yardımına ortak olması ilk etapta daha önemli. Baktığınızda yemek sorunu için bütün yeme-içme dünyasının seferber olduğunu görüyoruz. Çok da başarılı oluyorlar çünkü aralarında iyi bir iletişimleri var. Yani ilk önce Can, sonra ayakta kalmak, sonra da yeniden yapılanma…

Şimdi iş dünyasından beklenen

Türkiye’nin kaynakları kıt, bu nedenle kaynakların nereye nasıl kullanıldığı çok önemli. Sivil toplumdan ve iş dünyasından isteyeceğimiz kaynakların bu nedenle iyi planlamak gerekiyor. Gönderilen malzemeleri kategorize etmekten, doğru alanlara yönlendirilmesine kadar… Bundan sonrasında iş dünyasında benim beklediğim, pazarlama ve sosyal sorumluluk güçlerini bu bölge için kullanmaları. Bunlar alt yapıdan insanın ve hatta kültürün ayakta tutulması için çok önemli… Örneğin Hatay gibi zengin kültürlü bir bölge, insanlarla birlikte enkaz altında kaldı. İş dünyası, şirketler, onların çalışanları bu noktada yaratıcılıklarını ve kaynaklarını da buralara yönlendirmeli… İşte bu da bu afetlerin olması gereken uzun vadeli perspektifini içeriyor.

Enkaz altında kalan zihniyetler

Son olarak bu alanda ortadan kalkması gereken ve bugün artık enkaz altında kalan zihniyetleri de biraz hatırlayalım:
- Yapı izinleri, denetimleri ve belediyelere kadar uzanan bozuk ve yetersiz düzen
-İnsan hayatını etkileyeceğini düşünmeden çıkarılan imar afları ve uygulamalar
- Devlet-millet iş birliğinin, sivil toplumun gücünü ve yardım severliğin önemini unutmak
- Yeni bir çağda yaşadığımızı, artık depremlerde insanlar kayıplarının çok azaldığını, teknolojinin bu konuda önemli olduğunu anlamamak ve bu yöndeki zorlayıcı yaptırımları gündeme almamak.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar