Sürdürülebilir Sanat ve Yenilikçi Pratikler: Damla Yalçın’ın Biyosanat Dünyası

Elif Altındağ Şenses
Elif Altındağ Şenses elifa@nb.com.tr

İş insanı ve sanatsever Melisa Sabancı Tapan’ın kuruculuğunda, Yeniköy tepelerinde sanatçılara ev sahipliği yapan Gate 27, son olarak Damla Yalçın’ı ağırladı. Yalçın, Arter’deki ‘Farz Et Ki Sen’ sergisinde yer alan ve Ömer Koç’un koleksiyonundaki ‘Nakışlı Ayakkabı’ eseriyle tanınan bir sanatçı. Ancak onun sanatı, nakışın ötesine geçerek farklı bir dünyaya dokunuyor.

İstanbul’da yaşayan ve çalışan Yalçın, resim eğitimi aldığı Ankara, İstanbul ve Polonya’daki akademik yolculuğunu birincilikle tamamladı. Marmara Üniversitesi Tekstil Bölümü’nde sürdürülebilirlik ve biyotekstil üzerine yazdığı yüksek lisans tezi, biyomalzemelere olan ilgisini ortaya koyuyor. Gate 27’de sergilenen ‘Yaşayan Mekânlar’ yerleştirmesi, Orta Anadolu’nun Türkiye’nin en büyük denim kumaş üreticisi olarak desteğiyle hayat bulmuş.

Orta Anadolu’nun desteklediği sanatı, yıllar önce Kayseri’deki fabrikayı ziyaret ettiğimde hiç beklemediğim bir şekilde görmek, beni hem şaşırttı hem de sevindirdi. Orta Anadolu Pazarlama ve Sürdürülebilirlik Müdürü Sebla Önder’in, “Markamızın geleceğin sanat, bilim ve teknoloji arasında köprü kurabilecek sanatçılarla şekilleneceğine inanıyoruz” şeklindeki sözleri, markanın vizyonunu net bir şekilde yansıtıyor.

Nakıştan Biyosanata: Yeni Bir Yüzey Keşfi

Yalçın, resim eğitimi almasına rağmen, nakışa yönelerek kumaş ve tekstil malzemeleriyle sanatsal üretimler yapmaya başladı. Çocukluk, bellek ve mekân gibi kavramlarla çerçevelenen eserlerinde, yüzey araştırmalarına odaklandı. Zamanla kumaş ve fotoğraf kağıdından biyomalzemelere geçiş yaptı. Gate 27’deki buluşmasında, “Nakıştan biyosanata geçişim, yeni yüzeyler keşfetme isteğimden doğdu,” diyor. “Kendimi bir yüzey araştırmacısı olarak tanımlıyorum,” şeklinde ekliyor.

Yalçın, sürdürülebilirlik anlayışıyla doğada çözünebilen ve çevreye zarar vermeyen malzemeleri kullanarak sanatını şekillendiriyor. Polonya’da başlayan bu disiplinler arası çalışmalar, Sabancı Üniversitesi’nde biyoteknoloji üzerine yapılan araştırmalarla devam etti. Halen üniversitenin biyoloji laboratuvarında deneyler gerçekleştiren sanatçı, Orta Anadolu ile işbirliği yaparak Kayseri’deki fabrikadaki atık kumaşları kullanıyor. Ayrıca, atık yemeklerden elde edilen boyalarla yaptığı çalışmalar, Gate 27’deki yerleştirmelerde hayat buluyor.

Biyosanat: Canlı Malzemelerle Sanat

Biyosanat, canlı organizmaların sanat pratiğinde kullanılması olarak tanımlanıyor. Bilim, teknoloji ve sanatın birleştiği bu alanda, Yalçın son dönemde bakteriler, mayalar ve mantarlarla yaptığı araştırmalara odaklanmış durumda. Gate 27’deki çalışmasında, Scoby adlı biyomalzemeyi nasıl kullandığını anlatıyor.

Scoby, bakterilerin ve mayaların simbiyotik bir kolonisi olarak bilinen ve sirke anasını andıran, jelimsi bir madde. Yalçın, 100 litre çay demleyerek bu malzemeyi üretiyor. Çeşitli bitkilerle renkli Scoby’ler elde eden sanatçı, bu malzemeyi kumaşlar üzerinde kurutarak şeffaf renkli enstalasyonlar yaratıyor. Bazı Scoby parçalarını tuval gibi kullanarak, Orta Anadolu’nun atık yemek boyalarıyla boyamış ve bazılarına atık iplikler eklemiş. Yalçın’a göre, Scoby gibi biyomalzemeler, gelecekte disiplinler arası sanat çalışmalarında daha fazla yer alacak.

Sanat, Bilim ve Endüstri Arasındaki Kesişim

Gate 27, sürdürülebilirlik temelleri üzerine kurulmuş ve disiplinler arası bir sanatçı programı olarak dikkat çekiyor. Melisa Sabancı Tapan, 2024 yılında sanat, bilim ve endüstri arasındaki kesişim noktalarına odaklanan projelere yöneldiklerini belirtiyor. Damla Yalçın’ın Sabancı Üniversitesi ve Orta Anadolu fabrikasıyla başlattığı çalışmalar, Gate 27’de sanatla buluşuyor. Bağımsız küratör Beral Madra, Türkiye’de sanatçıya yatırım yapmanın önemine vurgu yaparak, Gate 27’nin yaratıcılara verdiği desteğin değerini vurguluyor.

Nilbar Güreş: Sanatın Evrensel Ödülleri

Avusturya Sanat Bakanlığı’nın ‘Sanatsal Fotoğraf Ödülü’nü kazanan Nilbar Güreş, Viyana’da uzun yıllardır yaşayan ve Avrupa’da birçok ödül kazanmış bir sanatçı. Güreş, Avusturya’daki ödüllerinin yanı sıra, İsviçre ve İngiltere’den de ödüller almış. Bu, onun sanatsal başarısını pekiştiriyor. Türkiye’de devlet desteği olmadan sanatçılara yönelik desteklerin kıymetini bildiğini belirten Güreş, Avusturya’daki Sanat Bakanlığı’nın görsel sanatları nasıl desteklediğini anlatıyor.

Güreş, son zamanlarda Napoli’ye taşınma sürecinde. Viyana’daki ırkçılığın ve yalnızlığın, onun ruhsal dünyasında olumsuz etkiler yarattığını belirtiyor. Napoli’nin sıcaklığı ve renkleri, ona İstanbul’u hatırlatıyor. Güreş, Eylül 2025’te İstanbul Bienali paralel etkinliklerinde Arter’de sergi açacak. Sanatçının işleri, ayrımcılık, ırkçılık, kadın düşmanlığı ve homofobi gibi toplumsal sorunları sorguluyor.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar