Faiz artış döngüsünde sona yaklaşılması Türkiye’yi rahatlatır mı?

Serhat GÜRLEYEN
Serhat GÜRLEYEN GENİŞ AÇI

Yaşanan banka ve petrol şoklarına rağmen küresel büyümede sert bir yavaşlama söz konusu değil. Tam tersine, mart ayı PMI rakamları dünya ekonomisinde hizmet ağırlıklı bir canlanma olduğunu gösteriyor.

İmalat sanayi hizmet sektöründeki iyimser havaya katılamıyor. Alüminyum, bakır, demir-çelik, elektronik gibi temel sektörlerde yavaşlama devam ediyor.

Ancak sanayici kötümser değil. İmalat sanayinde eldeki işlerin azalmasına rağmen ABD, Avrupa, Çin, Japonya gibi büyük ekonomilerde istihdam artışı sürüyor.

İmalat sanayindeki yumuşak iniş Merkez Bankalarının enflasyonla mücadelesini kolaylaştırıyor. Açıklanan rakamlar enflasyon baskısının istenenden daha yavaş bir hızla da olsa azaldığını gösteriyor. Küresel girdi maliyeti ve çıktı enflasyonu son iki yılın en düşük seviyelerine geriledi.

Küresel faiz artış döngüsünde sona yaklaşıyoruz. İngiltere Merkez Bankası faiz artırım döngüsünü muhtemelen bitirdi. Fed’in mayıs toplantısında 25 baz puan artırıp durması bekleniyor.

Artış döngüsüne geç başlayan Avrupa Merkez Bankası’nın mayıs ve haziran toplantılarında 2 x 25 baz puan artırıp duracağı tahmin ediliyor.

Gelişmiş ülke merkez bankaları öngörüldüğü gibi davranırsa, ekonomiyi durgunluğa sokmayan yumuşak bir inişle faiz artırım döngüsü tamamlanacak.

Bu gelişme Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler için iyi haber mi? Kötünün iyisi diyelim. Faiz artışı duracak. Ancak iki temel sorun var. Bankacılık şoku yaşayan ABD ve Avrupa’da kredi koşulları geçtiğimiz senelere göre daha sıkı olacak. Mevcut seviyeler Türkiye’nin borçlanması için uygun seviyeler değil.

Mevcut seviyelerden Türkiye bankalarının sendikasyon piyasasında borçlanma maliyeti dolar bazında yüzde 9,0 seviyelerinde. Munzam karşılık, ödenen komisyon gibi maliyetleri koyduğunuzda yüzde 10’unun üzerinde bir maliyet söz konusu.

Deprem nedeniyle iki yıla yayılan 100 milyar dolarlık bir maliyet ve muhtemelen 20 milyar dolarlık bir dış ticaret şoku ile karşılaşan, Türkiye bu maliyetlerle yurtdışından borçlanmakta ve sermaye yoğun işlerde rekabet etmekte zorlanacak.

Bu maliyeti azaltmak için seçim sonrasında ekonomi politikaların normale döndürülmesi, küresel sermayeye güven verilmesi ve uygulanacak doğru politikalarla risk primimizin 300 baz puanın altına indirilmesi gerekiyor.

 

 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar