“Bizim oraların nesi meşhur?”

Hatice Aydoğan ÖZSÖKMEN
Hatice Aydoğan ÖZSÖKMEN Eskişehir Notları

Geçtiğimiz hafta 11. YÖREX Yöresel Ürünler Fuarı yapıldı. TOBB Başkanı Rıfat Hisarcıklıoğlu, fuarda coğrafi işaretli ürün sayısının son 10 yılda 10 kat artarak 921’e ulaştığını söyledi. En büyük zenginliği olan gıdayı değerlendiremeyen, tarımda kendi kendine yeten ülkeler liginden düşen Türkiye için coğrafi işaretli ürünler, tarımda yeni bir başlangıç olabilir mi? Objektif, bilimsel ve profesyonel bir hamle için hazır mıyız? Tarım ve gıda zenginliğimizi ülkemiz için stratejik ürünler haline getirebilir miyiz?

Soruyu sorduktan sonra tarımdaki politikasızlığı, çiftçinin, besicinin ve üreticinin tarım ve hayvancılıktan büyük bir hızla vazgeçişini düşündüm. Neyse ki bazen çaresizlikten bazen de her türlü zorluğuna rağmen tarımdan başka bir iş yapmak, yaşadığı köyden, kasabadan ayrılmak istemeyen, sayıları az da olsa profesyonel iş hayatını bırakıp modern tarım ve hayvancılığa gönül veren, teknolojik tarıma yatırım yapan girişimciler ve şirketler umudumuzu taze tutuyor.

Soru çok. Kültürel değeri yüksek, binlerce yıllık Anadolu geleneğini bugüne taşıyan ürünlerimiz için bir pazar yaratabilir miyiz? Tanıtmak, marka değerini artırmak için bir planımız var mı? Tescilli ürünler standartlara uygun mu? Coğrafi işaret etiketi taşıyan ürünlerimizin sayısı kaç? Sayılarının çok olmadığını biliyoruz. Hisarcıklıoğlu, 7 ürünün Avrupa’da tescillendiğini, 24 ürünün de değerlendirildiğini söyledi. Sevindirici ancak yeterli mi? Bu ürünleri markalaştırabildik mi peki? Tescillenen her değeri gün yüzüne çıkaran, tanıtımına katkıda bulunanlar alkışı hak ediyor. Asıl iş ise bundan sonra başlıyor. Coğrafi işaretli ürünlerimizi ticarileştirmek, markalaştırmak ülkemize ve dünyaya tanıtmak. Ancak bütün bunlardan önce mutlaka gıdada sürdürülebilirliği ve güvenliği sağlayacak adımlar atmak gerekmiyor mu? Bakanlıklar, TSO’lar, yerel yönetimler, sektörler üzerlerine düşen görevi biliyor mu? Çiftçiyi, besiciyi yeniden üretmeye teşvik edecek, güçlendirecek yeterli finansal güce, bilgi birikimine, dünyadaki gıda teknolojilerine ve trendlerine hakim miyiz? Tarımda gerçek bir devrim yapmadan, tarım ve teknolojisini dünya standartlarına yaklaştırmadan bir sonraki aşamaya geçemeyeceğimiz gerçeğini sakın akıllardan çıkarmayalım.

Bu ay Afyon’da 3. Uluslararası Turizm ve Lezzet Festivali yapıldı, şehrin yöresel lezzetleri tanıtıldı. “Gizemli Şehir” Afyon’un sayısı 30’u aşan tescilli ürünü var. Hedef 100 ürün. “Sizin oraların nesi meşhur” diye sorarsanız, manda kaymağı, sucuğu, lokumu, kaymaklı ekmek kadayıfı pastırması, patatesi, haşhaşı, mermeri, kebabı, Emirdağ’ın kilimi, güveci, koyun yoğurdu, Dazkırı halısı, Şuhut’un keşkeği, Sultandağı kirazı, Çay’ın vişnesi ile özgün ve zengin mutfağı meşhur derim.

Bölgemin bir başka kenti Kütahya’nın dünyaca ünlü çinisi, Tavşanlı leblebisi, cimcik aşı, köpük helvası, Simav’ın halısı. Bilecik’in Pazaryeri helvası, şerbetçiotu, mercimekli mantısı, Çukurören biberi... Birkaçı dışında bu ürünlerin büyük çoğunluğu henüz markalaşma ve ticarileşme aşamasına geçemedi ancak bu aşamayı geçip Ar-Ge ve inovasyona yatırım yapanlar da var. Bunlardan biri Aşpa Gıda. Afyon Döğer’de yöresel ürün haşhaşın yağını ve ezmesini üreterek işe başlayan küçük bir işletme, bugün Gelincik markası ile haşhaştan ürettiği kahvaltılık ürünleri dünyanın pek çok ülkesine ihraç ediyor. Yöresel bir ürüne değer katarak dünya pazarına sunan şirketin yeni kuşak temsilcileri, haşhaşı hem ülke hem de dünya mutfağına kazandırmak istiyor. İşte böyle girişimcilere ihtiyacımız var bizim. Ar-Ge ve inovasyona yatırım yapanların yolu açık olsun.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar